|
Gerçekte Dünya üzerinde avam için söz konusu sağlıklı beslenme neredeyse hiç olmadı; altyapı uygunken bilinç olmadı,
bilinç olduğunda altyapı kalmadı.İşin doğrusu havas da elindeki olanakları pek uygun kullanmadı. Bu nedenle ancak olabildiğince sağlıklı beslenmeden söz
edilebilir.
Beslenme bilinci tarım devrimi ile başladı, önerilen ilk beslenme piramidinin yeri İsveç, tarihi 1974. Tarım devrimi ise çok kısa sürede altyapıyı, toprağı, o
denli bozdu ki işin ayırdında olanlar "Artık mera bozuldu." diyorlar. Keza beslenme piramidi önerileri de değişik baskılar altında oldukça değiştiler,
değiştirildiler. Sonuç olarak en fazla tarafsız olduğu düşünülen bir piramidi damak tadından da geri besleme alarak kişi bazında uygulama doğru olur denilebilir.
İyi beslenme, hastalıkları önlemeye ve sağlığı geliştirmeye yardımcı olan beslenme olarak düşünülebilir. Vücudun gıdalardan alması gereken altı besin
kategorisi vardır ve bunlar şu şekilde sıralanabilirler: Proteinler, karbonhidratlar, yağlar, lifli besinler, vitaminler + tuzlar/mineraller ve su.
Proteinler: Proteinler sağlıklı vücut dokusu oluşturmak ve bunu korumak için gereken amino asitleri sağlarlar. Vücudun düzgün çalışması için doğru miktarlarda
hepsine sahip olmasının gerekliliği düşünülen 20 amino asit türü vardır. Bunlardan on ikisi vücutta üretilir, ancak diğer sekiz amino asit diyet tarafından
sağlanmalıdır. Süt veya yumurta gibi hayvansal kaynaklardan elde edilen yiyecekler genellikle tüm bu temel amino asitleri içerirler, ama tüm bu gerekli
protein bileşenlerini sağlamak için çeşitli bitki ürünleri ile birlikte alınmalarının da yararı vardır.
Yağlar: Yağ enerji sağlar ve besinleri taşır. Vücut için gerekli olduğu düşünülen iki yağ asidi ailesi vardır: Omega-3 ve omega-6 yağ asitleri. Vücudun normal
çalışması için her iki tür yağ asitleri de gereklidirler. Kardiyovasküler hastalıklar ve kanser riskini azaltmaya yardımcı olmak ve romatoid artrit, adet
öncesi sendrom, dermatit ve enflamatuar bağırsak hastalığı semptomlarını hafifletmek için omega-3 içeren yağların tüketimi önerilmektedir.
Karbonhidratlar: Karbonhidratlar vücudun ana enerji kaynağıdırlar ve toplam günlük alımın önemli bir parçası olmalıdırlar. İki tür karbonhidrat vardır: Basit
karbonhidratlar (şeker veya bal gibi) ve karmaşık karbonhidratlar (tahıllar, fasulye, bezelye veya patates gibi). Karmaşık karbonhidratlar tercih edilmelidirler
çünkü bu yiyecekler hem daha besleyicidirler, hemde yağa kıyasla gram başına daha az kalori içerirler ve yağ veya şekere göre aşırı tüketimle ile ilgili daha
az soruna neden olurlar. Karmaşık karbonhidratlar ayrıca şeker hastaları tarafından basit karbonhidratlara tercih edilirler çünkü daha iyi kan şekeri kontrolüne
izin verirler.
|
Lifli besinler: Besinlerin, sindirim enzimleri tarafından parçalanmayan kısımlarına lif (posa) denir. Lifli besinler
bağırsaklarda sindirilmez, ancak diğer besinlerin sindirilmesine ve emilmesine yardımcı olurlar.
Lif, bitkilere doku ve destek veren malzemedir. Esas olarak karbonhidratlardan oluşmasına rağmen, çok fazla kalori içermez ve genellikle enerji için vücut
tarafından parçalanmaz. Diyet lifi, meyveler, sebzeler, baklagiller, kabuklu yemişler ve tam tahıllar gibi bitkisel besinlerde bulunur.
Çözünür ve çözünmez nitelikli 2 tür lif vardır. Çözünmeyen lif, adından da anlaşılacağı gibi, yüksek miktarda selüloz içerdiği için suda çözünmez. Çözünmeyen
lif, tahıl kepeğinde, meyve özünde ve sebzelerin kabuğunda bulunur. Çözünür lif, suda çözünen lif türüdür. Elma, yulaf ezmesi ve yulaf kepeği, çavdar unu ve
kuru fasulye gibi çeşitli meyve ve sebzelerde bulunur.
Midede ve bağırsaklarda kısmen sindirilme ve az kaloriye sahip olma gibi bazı ortak özellikleri paylaşsalar da, her lif türünün kendine özgü sağlık yararları
vardır. Çözünmeyen lif, yiyeceklerin sindirim sisteminden geçişini hızlandırır ve dışkıya hacim katar, bu nedenle kabızlığı veya ishali tedavi etmeye yardımcı
olan ve kolon kanserini önleyen lif türüdür. Öte yandan, sadece çözünür lif kandaki kolesterol seviyelerini düşürebilir. Bu tip lif, vücuttan atılabilmesi için
kendisini kolesterole bağlayarak çalışır. Bu, kolesterolün yeniden dolaşımını ve kan dolaşımına yeniden emilmesini önler.
Başlıca lif kaynağı besinler olarak tam buğday unundan yapılmış ürünler (tam tahıllı ekmek, tam buğday makarna...), rafine edilmemiş tahıllar, yulaf, keten
tohumu, elma, portakal, armut, incir, kuru erik, kuru kayısı gibi yaş ve kuru meyveler, nohut, mercimek gibi kurubaklagiller, kuru yemişler ve yağlı tohumlar,
bezelye, şalgam, pancar, lahana, karnabahar, Brüksel lahanası, yeşil yapraklı sebzeler, brokoli, yeşil fasulye, salatalık, soğan, kereviz, domates, biber gibi
sebzeler sayılabilirler. Bu sebzelerden maksimum fayda sağlamak için çiğ tüketilmeleri gerekir.
Düzenli olarak günlük 25-30 gram lifi tüketenlerin tüketmeyenlere oranla kalp ve damar hastalıkları, diyabet, sindirim sistemi hastalıklarına yakalanma riski
oldukça azalır. Lifli gıdalar ile beslenenlerin yaşam kalitesi ve yaşam süresi artar.
Sağlımız için lifli besinlerin genel olarak faydaları şunlardır:
- Bağırsak hareketlerini düzenlerler. Lifli gıdalar, dışkıyı yumuşatarak ve ağırlığını arttırarak bağırsak içerisindeki hareketini ve dışarı atılmasını kolaylaştırarak
konstipasyonu (kabızlığı), hemoroid (basur) ve divertikül (küçük cepçikler) gibi bağırsak ve sindirim sistemi hastalıklarını engellerler.
- Düşük yağlı ve yüksek oranda çözünmeyen lif içeren diyetlerin kolon kanserini önlediğini gösteren bulgular mevcut olup; Lif, dışkı miktarını artırıp kanserojen
maddeleri bu yolla uzaklaştırarak ve bağırsaklardan hızla atılmalarını sağladığı için kanseri önlediği düşünülür.
- Lifli gıdalar kalp damar sağlığı için de faydalıdır. Çözünebilir lifler, bağırsaklarımızda kolesterolü bağlayarak, emilmesini engeller. Bu yolla kan kolesterol
düzeyleri düşer. Kan kolesterol seviyelerinin düşmesi, damar duvarlarında yerleşmiş yağ tabakalarının çözünerek, azalmasına yardımcı olur.
- Lifli gıdalar, kandaki şeker seviyesini kontrol eder. Özellikle çözünebilen yapıdaki lifli gıdalar, şeker hastalarında şekerin kan tarafından emilimini ve
insülin salgılanmasını azaltarak, tip-2 diyabet riskini düşürür. Lif içeriği yüksek besinlerin, genellikle glisemik indeksleri de düşüktür. Bu tür besinlerin,
özellikle diyabet hastalarının beslenme düzenleri içerisinde yer alması kan şekerinin dengelenmesi açısından son derece önemlidir. Bazı araştırmalar lifli
gıdaların tansiyonu düzenlediğini ve inflamasyonu önlediğini de gösteriyor.
|
|
|
Vitaminler, gıdalarda bulunan ve metabolizmanın düzenlenmesi ve normal büyüme ve işleyişin sürdürülmesi için vücut tarafından az miktarda ihtiyaç duyulan organik
maddelerdir. En çok bilinen vitaminler A, B1 (tiamin), B2 (riboflavin), B3 (niasin), B5 (pantotenik asit), B6 ​​(piridoksin), B7 (biyotin), B9 (folik asit), B12
(kobalamin), C (askorbik asit), D, E ve K. B ve C vitaminleri suda çözünür, fazla miktarları idrarla atılır. A, D, E ve K vitaminleri yağda çözünür ve vücut
yağında depolanır.
Mineraller varoluşumuz için hayati öneme sahiptir çünkü bunlar kasları, dokuları ve kemikleri oluşturan yapı taşlarıdır. Ayrıca hormonlar, oksijen taşınması ve
enzim sistemleri gibi birçok yaşamı destekleyen sistemin önemli bileşenleridir.
İki tür mineral vardır: ana (veya makro) mineraller ve eser mineraller. Başlıca mineraller, vücudun büyük miktarlarda ihtiyaç duyduğu minerallerdir. Aşağıdaki
mineraller majör olarak sınıflandırılır: Kalsiyum, fosfor, magnezyum, sodyum, potasyum, kükürt ve klorür. Kasları, kanları, sinir hücrelerini, dişleri ve kemikleri
inşa etmeleri gerekir. Ayrıca vücudun kan hacmini ve asit-baz dengesini düzenlemek için ihtiyaç duyduğu temel elektrolitlerdir.
Ana minerallerin aksine, eser minerallere yalnızca küçük miktarlarda ihtiyaç vardır. Vücutta son derece küçük miktarlarda bulunsalar da insan vücudu için de
çok önemlidirler. Bu mineraller vücuttaki çoğu kimyasal reaksiyona katılır. Ayrıca önemli hormonları üretmeleri için de gereklidir. Aşağıdakiler iz mineraller
olarak sınıflandırılır: Demir, çinko, iyot, bakır, manganez, florür, krom, selenyum, molibden ve bor.
Pek çok vitamin (A, C ve E vitaminleri gibi) ve mineraller (çinko, bakır, selenyum veya manganez gibi) antioksidan görevi görür. Serbest radikallerin zararlı
etkilerine karşı vücudu korurlar. Bu yüksek derecede reaktif radikalleri temizler veya temizler ve onları inaktif, daha az zararlı bileşiklere dönüştürürler.
Bunu yaparken, bu temel besinler kanseri ve erken yaşlanma, kalp hastalığı, otoimmün hastalıklar, artrit, katarakt, Alzheimer hastalığı ve diabetes mellitus
gibi diğer birçok dejeneratif hastalığı önlemeye yardımcı olur.
Bir zamanlar ülkemide kullanımı antibiyotikler kadar yaygın olan suni üretilmiş vitaminler var idiler. Vitaminlerin doğal gıdalardan ve sağlıklı beslenme ile elde
edilmeleri doğru olan yöntemdir. Hazırcılık haddi aşması çok kolay yötemdir ve bedenlere de ülkelere de faydalı olabileceği kada zararlı da olabilir. Sağlıklı
da deÄŸildir.
|
Bitkilerden farklı olarak insan çalışması için ihtiyaç duyduğu besin maddelerinin çoğunu üretemez. Bitkileri ve /
veya diğer hayvanları yiyerek beslenmelidir. Ancak iki hususa da dikkat gerekir:
1. Vur deyince öldürmemek, yaşamak için yemek ama yemek için yaşamamak.
2. Yirminci Yüzyıl'ın sonlarında beslenme terapisi halkın bilinçlenmesinde ön plana çıkabilmiş olsa da, gıdanın sağlığı etkilediğinin ayırdı yeni değildir;
açıktır ki bu durum çok eskilerden beri bilinmektedir. Etkilemenin aşrıya gidildiğinde olumsuzlaştığı da bilinir durum olmalıdır.
İyi beslenme, bireylerin genel sağlık ve esenliğe ulaşmasına yardımcı olur. Ek olarak, alerji, anemi, artrit, soğuk algınlığı, depresyon, yorgunluk, gastrointestinal
bozukluklar, yüksek veya düşük tansiyon, uykusuzluk, baş ağrısı, obezite, gebelik, adet öncesi sendromu (PMS), solunum gibi çeşitli şikayetler için hekimce diyet
değişiklikleri önerilebilir.
Beslenme terapisi ayrıca kanser, diyabet ve Parkinson hastalığının allopatik tedavilerine bir tamamlayıcı olarak dahil edilebilir. Diğer özel diyet önlemleri
arasında, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) için gıda katkı maddelerinin ortadan kaldırılması, şizofreni için glütensiz diyetler ve kronik solunum
yolu hastalıkları için süt ürünleri içermeyen diyet uygulamaları yer alır.
Yüksek lifli bir diyet, aşağıdaki sağlık koşullarını önlemeye veya tedavi etmeye yardımcı olur:
Lifli besinler kan kolesterol seviyelerini etkili bir şekilde düşürürler. Çözünür lifin kolesterole bağlandığı ve vücuttan atılabilmesi için onu sindirim kanalına
doğru hareket ettirdiği görülmektedir. Bu, kolesterolün kan dolaşımına yeniden dahil olabilmesini önler.
Kabızlık. Yüksek lifli diyet kabızlık için tercih edilen ilaçsız tedavidir. Diyetteki lif, dışkıya daha fazla hacim katarak onları daha yumuşak hale getirir
ve yiyeceklerin sindirim sisteminde kalma süresini kısaltır.
Hemoroid. Diyetteki lif daha fazla hacim kazandırır ve dışkıyı yumuşatır, böylece ağrılı hemoroidal semptomları azaltır.
Diyabet. Diyetteki çözünür lif, bir yemekten sonra kan şekeri seviyelerinin yükselmesini yavaşlatır ve diyabetin kontrolüne yardımcı olur.
Obezite. Diyet lifi, kişinin daha hızlı tok hissetmesini sağlar.
Kanser. Diyetteki çözünmeyen lif, dışkıların gastrointestinal sistemde hareketini hızlandırır. Yiyecekler sindirim sisteminden ne kadar hızlı geçerse, kansere
neden olabilecek maddelerin işe yaraması için o kadar az zaman kalır. Bu nedenle, çözünmeyen lif bakımından yüksek diyetler, kolon kanserine neden olan toksik
maddelerin birikmesini önlemeye yardımcı olur. Lif, sindirim sistemindeki yağ emilimini azalttığı için meme kanserini de önleyebilir.
Yağ oranı düşük bir diyet aynı zamanda sağlığı destekler ve birçok hastalığı önler. Az yağlı diyetler, aşağıdaki durumların tedavisine veya kontrolüne yardımcı
olabilir:
Oburluk. Yüksek yağ tüketimi genellikle aşırı kalori ve yağ alımına yol açar ve bu da vücut yağını artırır.
Koroner arter hastalığı. Yüksek doymuş yağ tüketimi, koroner arter hastalığı ile ilişkilidir.
Diyabet. Fazla kilolu kişiler, azalmış insülin duyarlılığı nedeniyle mevcut diyabetik koşulları geliştirme veya kötüleştirme eğilimindedir.
Meme kanseri. Yüksek diyetle yağ tüketimi, meme kanseri riskinin artmasıyla ilişkilidir.
|
|
|